12 Ocak 2016 Salı

Kur'an'ın anlamı nedir?




Selamun aleykum..
Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla..

23 yılda peyderpey indirilen Kitabımızı okuma ve anlama yolundaki ilk adımın Kur'an'ın manasını öğrenmek olduğuna kanaat getirdim naçizane..

"Kur'an, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'e vahiyle indirilmiş, tevatürle nakledilmiş, mushaflarda yazılmış, tilaveti ile ibadet edilen,bir suresinin dahi olsa meydana getirilmesi için meydan okuyan,  Fatiha suresi ile başlayıp Nas suresi ile sona eren, Allah kelâmıdır."

Terim anlamı bu şekilde bildiğimiz üzere, peki ya Kur'an lafzı kendi başına ne anlam ifade ediyor?

Sahi kaçımız bugüne dek merak ettik bunu?

Bizlerden önce bu konuda epey akıl yürütmüş olacaklar ki Kur'an lafzının kökü hakkında hem İslam alimlerinin hem de müsteşriklerin(oryantalistlerin) çeşitli görüşleri mevcuttur.

Öncelikle alimlerin üzerinde en cok ittifak ettikleri görüşü bildirelim.

   “Kur’ân” lafzı, lugatta “okumak” anlamına gelen “أقرأ” den tü- remiş, “فعلان” vezninde bir mastardır.

  •  Bu görüşü bizzat Kur’ân-ı Kerîm  Kıyamet suresinde destekliyor : 

"Onu hemen okumak için dilini kımıldatma. Onu toplamak ve okumak bize düşer. O halde biz onu okuduğumuzda sen onun okunuşunu takip et."

 Bu âyetlerde “Kur’ân” kelimesi hep “okumak” anlamında kullanılmıştır.

  • Diğer bir delil ise Kur’ân-ı Kerîm’de bazı sûrelerin isimlerini ilk kelimelerinden almış olmalarıdır.

Bilindiği gibi Rasûlullah’a ilk önce ‘Alak (96) sûresinin ilk beş âyeti nazil olmuştur. Söz konusu âyetler, “قرأن” kelimesi ile aynı kökten gelen “اقرأ=oku” emriyle başlamaktadır. Bu da Kur’ân lafzının, “okumak” anlamındaki “قرأ” den türediğinin bir işaretidir.

*Prof. Dr. Bahattin Dartma'nın bu konuda çokça istifade edebileceğimiz bir makalesi var. Dileyen  meraklı kardeşlerim internetten ayrıntılı bilgiye ulaşabilirler.

Buradan hareketle diğer önemli görüşlere değinelim. Fazla bilgi göz çıkarmaz biraz filoloji - etimoloji araştırması iyi gider diyorsanız buyurun aşağıdaki görüşlere..

     1.     ”Kur’ân” kelimesinin hemzesiz ve türemiş olduğunu savunanlar.

a. “Kur’ân” lafzı, “قرينة” kelimesinin çoğulu ve aynı zamanda hemzesiz olan “القرائن” lafzından türemiştir. Kelimedeki “ن” harfi de onun aslî harflerindendir.
*fakat arap dilinde kelimeler ya fiilden ya da mastardan türerler dolayısı ile bu görüş doğru değildir. X

b. “Kur’ân” kelimesi, lügatta ‘bir şeyi diğer bir şeye yaklaştırmak’ anlamına gelen “قرن” fiilinden türemiştir.

    2.   “Kur’ân” kelimesinin hemzesiz, türememiş ve alem-i mürtecel olduğunu savunanlar.

Imam Şafi ve taraftarlarına göre “Kur’ân” lafzı hemzeli değildir; “ال” ile mucarref ve mürteceldir; Hz. Peygamber’e inen kelâma özel isim olarak vazedilmiştir, Tevrat ve İncil gibi bu kelâmın ismidir; türememiş; “قرأ” den de alınmamıştır, şayet “قرأ”den alınmış olsaydı her okunan şeyin Kur’ân olması gerekirdi.

Alem-i mürtecel; ilk andan itibaren bir şeye isim olarak konmuş, bundan sonra da başka herhangi bir şeyde kullanılmamış olan alemdir. Bu çeşit alemde herhangi bir değişiklik yapılmaz; harflerine harf ilave etmek, onları noksanlaştırmak veya değiştirmek kâbil değildir; o kelime başlangıçta nasıl vazedilmişse o şekilde kalır. Eğer lam-ı ta’rîfsiz ise kendisine lam-ı ta’rîf ilave edilmez, lam-ı ta’rîfli ise, lam-ı ta’rîf onun bir parçası gibi olup ondan ayrılmaz.

*Alem-i mürtecel olan bir kelimeye hiç bir surette müdahale edilemeyeceğine göre, Şafiî ve ona tâbi olanlara ait bu görüşün sıhhatli bir görüş olmadığına hükmedilebilir. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de toplam 70 defa geçen “Kur’ân” lafzı, 50 yerde lam-ı ta’rîfli, 20 yerde de lam-ı ta’rîfsiz olarak zikredilmiştir. Şayet bu görüş sahiplerinin iddia ettikleri gibi “Kur’ân” lafzı alem-i mürtecel olsaydı onun ya tamamen lam-ı ta’rîfli ya da lam-ı ta’rîfsiz olarak zikredilmesi gerekirdi. Halbu- ki “Kur’ân” lafzı, duruma göre bazen lam-ı ta’rîfli bazen de lam-ı ta’rîfsiz olarak zikredilmiştir.

      3.  ”Kur’ân” kelimesinin hemzeli ve türemiş olduğunu savunanlar.

a. ”Kur’ân” lafzı, lügatta ‘toplamak’ anlamına gelen “قرأ” dan müştak, “فعلان” vezninde bir kelimedir.

b. “Kur’ân” lafzı, “çıkarıp atmak” anlamına gelen “قرأ” den türemiştir.
Kutrub tarafından ileri sürülen bu görüşe göre Kur’ân, okunurken ağızdan çıkarılıp atıldığı için ona bu ad verilmiştir.
*sıhhatli bir görüş olmadığı alenen ortada..

c. “Kur’ân” lafzı, lugatta “okumak” anlamına gelen “قرأ” den tü- remiş, “فعلان” vezninde bir mastardır.


Bu görüşlere ek olarak müsteşrikler Kuran'ı itibarsızlaştırmak adına kökünün Arapça'dan değil Ibranice ya da Süryanice keryani-kiryani kelimelerinden türediğini iddia etmektedirler. Elbette bu Islam'ın orjinal bir din olmadığını ispatlama çabasıdır, itibara luzum yoktur.


 En doğrusunu bilen Allah'tır.

3 Ocak 2016 Pazar

Allah'ın selamı üzerinize olsun..
Bismillah diyerek ilk yazıma başlamalıyım artık.

Şüphesiz elden kayıp giden çok şey var ama bence en mühimi zaman.. 
Hesapsız harcadıktan sonra nedamet duyacağımız en son şey bile olmamalı aslında bu 'zaman'.
Hangi dinde, hangi dilde ve hangi yaşta olursan olursak olalım vakit; yelkovan ve akrebin durmadan birbirini kovalaması ile akıp gidecek ve gün gelecek pişmanlıklar fayda vermeyecek. 

Zaman kavramı ile söylenecek, yazılıp çizilecek çok şey var lakin bizim derdimiz  neden ' tefekkur ve taallum' e ihtiyaç duyduğumuzu 'zaman kaybetmeden' beyan etmektir.

Tefekkur (تفكر); arapça kökenli bir kelime olup dilimizde de aynı anlamı ile kullanılmakta. 'Enine boyuna düşünmek, akıl erdirmeye çalışmak' anlamlarıyla birlikte terim anlamı 'Allah'ın yarattığı her şeyden ibret almak'tır.

Taallum(تعلم) ise; yine arapça bir kelime olup anlamı 'öğrenmek, ilim edinmek'tir.

Gayemiz bize biçilen ömrü "taallum ve tefekkur" ile bereketlendirmektir..

Efendim zamandan başladık madem oradan devam edelim. Elbetteki İslam, zaman dinidir desek yeridir. Bildiğimiz üzere  Namaz, Oruç, Hacc gibi bir çok ibadet tayin edilen vakte uygun biçimde gerçekleştirilir. 
Muazzam bir disiplindir bu. 
Başıboş olamayacağımızın da en büyük nişanesi.
Bizleri ve -kim bilir nerede ve nasıl tükettiğimiz- zamanı yaratan şüphesiz Rabbimizdir. 
Her şey geçici iken ezelî olan muhakkak O'dur. 
Bütün zamanların ve mekanların derinlikleri ise KUR'AN'dadır.

KUR'AN dedim, bahsettiğim KİTAP hiç de yabancı gelmesin, hani şu raflarda PUTlaştırılan, cildi ve baskısı gün geçtikçe metalaşan, hanımlarımızın cumadan cumaya sadece önceden rezerve edilmiş sureleri 'yüzünden' hızlı hızlı okuduğu, acaba şurda da ne denilmiş diye bir kere dahi üzerinde düşünülmeyen, arada sırada doğuveren anlama merakının akabinde zihinleri saran okusak da anlayamayız ki tabusuyla yine bir kenara itilen o KİTAP işte. Evet evet akıllı telefonlarımızda bi' tık ile 6bin küsur ayeti önümüze serdiğimiz o KİTAP'dan bahsediyorum.

İslam'ı sadece kültürel ögelere indirgeyen zihniyete inat açıp, okumalı ve dini asıl kaynağından öğrenmeli. Kulaktan dolma bilgiler ile değil en doğru şekliyle öğrenmeli hem de.
KURAN ne demek diye merak etmeli mesela en başta ne bileyim. 
Büyük ya da küçük bir adım atılmalı.

Ve sen gençsin, biliyorsun, vakit geçiyor ve sen hala gönderiliş amacından habersiz oyalanıyorsun, kalk, oku, anla ve yaşa. Allah'ın ipine sarıl.

OKU.
MERAK ET.
SOR ARAŞTIR ÖĞREN.
DOĞRU KAYNAKLARI ARA VE BUL.
TIPKI ZEVKINE UYGUN YEMEĞI YA DA TELEFONU YA DA CAFEYI AYRINTILI ŞEKILDE ARAYIP BULDUĞUN GIBI.

Velhasıl..
'KUR'AN-I KERÎM bir ucu ALLAH'da diğer ucu sizde olan bir ip gibidir.' buyuruyor Efendimiz (sav).
Müminler olarak bize düşen KUR'AN'a sıkı sıkı sarılmaktır. Dünya hayatı ancak bu şekilde omuzlarda hafifleyecek ve ufuklar ancak bu şekilde genişleyecektir.

Allah ömür verdikçe ilk inen ayetten son inen sureye değin indiriliş amaçlarını da özümseyerek OKU emrinin muhataplarından olup vakitlerimizi bereketlendireceğiz burada.

Gayret bizden tevfîk Allah'tan..
Selametle..